1826’da fotoğrafın Joseph Nicephore Niepce tarafından keşfedilmesi ile neredeyse eş zamanlı olarak düğün fotoğrafı da çekilmeye başlanmıştı. Akıllarda kalan ilk fotoğraf bu tarihten 14 yıl sonra Kraliçe Victoria ve Prens Albert’in düğün fotoğrafı oldu.

Fotoğrafçılığın bu erken yıllarında çiftler aslında düğünleri için fotoğrafçı ile anlaşmıyorlardı. 19. yüzyılın ortalarına kadar çiftler düğünden önce ya da sonraki bir günde, sahip oldukları en iyi kıyafetlerini giyip fotoğrafçıya poz veriyorlardı. 1860’larda ise, günümüzde de hala devam eden düğün kıyafetleri ile poz verme ve düğün mekanlarında fotoğraf çekilmesi aktiviteleri gerçekleştirilmeye başlanmıştı. Fotoğrafçının ağır ve hacimli ekipmanları taşınma zorluğu sebebi ile bu dönemde tek bir fotoğraftan oluşan stüdyo çekimleri yapılıyordu. 1880’lerde ise düğün albümü kavramı oluşmaya başladı, hatta fotoğrafçılar düğün eğlencesinden de fotoğraf çekmenin arayışlarına girmeye başladılar. Bu aslında günümüzdeki düğün günü hikâyesi oluşturmanın başlangıcı olarak düşünülebilir. Düğünün, sadece poz vermek yerine özel bir an olarak tören ve eğlence ile birlikte fotoğraflanması kavramı ise 2. dünya savaşı sonrasına dayanmakta. Film teknolojisinin ilerlemesi, makinelerin ışık duyarlılıklarının gelişmesi ve tepe flaşlarının keşfi ile birlikte stüdyo fotoğrafçıları da çekimler için düğün mekanlarını kullanmaya başladılar. 1970’lerde ise bugünkü çağdaş düğün fotoğrafçılığının temelleri atılmaya başlandı. Düğünü belgesel bir yaklaşımla fotoğraflama fikri de bu dönemde ortaya çıktı ve hızla yayıldı. Bu yaklaşımın Türkiye’de uygulanmaya başlaması ise zaman aldı, ve dijital fotoğrafçılığın keşfinin ardından ülkemize geldi. Bu zamana kadar düğün mekanında çekilen “şipşak” ve stüdyoda temel ışık düzenleri ile poz verilerek çekilen fotoğraflar, düğün fotoğrafçılığı ile eşleştirildi.

Kanyank : https://tr.wikipedia.org/